Entelektüel Okur’un bu bölümünde, spor yapmak için neden sabahın erken saatlerini seçiyorum ve daha da önemlisi, neden bu kadar erken kalkıyorum, bunu konuşacağız.
Yapacak daha önemli bir işim yok mu? Bu soruyu sorarken aslında yapacak önemli bir işimiz olduğunu biliyorum.
Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için hayatın çok erken saatlerde başladığını biliyorum. Ancak temelde şunu paylaşacağım: Neden saat 5’te kalkıp spora gidiyorum? Üstelik kalkmam için zorunlu hiçbir neden yokken… Bu konuyu geçen aylarda yaşadığım bir diyalog üzerinden anlatacağım.
- Yaklaşık 7-8 ay önce bir akşam spor salonuna gitmiştim. Gidenler bilir, spor salonları özellikle akşam saatlerinde çok kalabalık olabiliyor. Bu yoğunluk beni oldukça geriyor. Uzun süredir aynı salona gittiğim için bir çevre edinmiştim. Tam o sırada aklıma, “Acaba üniversitedeki gibi sadece sabahları mı spor yapmalıyım?” sorusu geldi. Bu düşünceyle o an spor salonundaki birisi, “Ya sabah kalkıp spora mı gelinir?” diye espriyle karışık bir şekilde konuştu. “Uyu işte,” dedi, “Napacaksın spora gelip.”
- Tabii kişi hayatı bu şekilde yaşayınca, bu normal gelir. Ancak ben böyle bir hayat istemiyorum. Kendimi geliştirmek, işten çıktıktan sonra kendime zaman ayırmak, kitap okumak, podcast içerikleri hazırlamak, dinlemek istediklerimi dinlemek gibi şeylerle ilgilenmek istiyorum. Ve işte orada tekrar karar verdim ben sabah insanıydım ve sabah kalkıp yaşamak istediğim hayatı yaşayacaktım.
Sabah 5’te spora gitmenin bir alametifarikası var mı, bilmiyorum. Ancak şunu biliyorum: İnsan kendini gerçekleştirmek için yaşıyor. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en üstte duruyor. (Bununla ilgili konuştuğumuz podcaste buradan ulaşabilirsiniz.) Bu noktada her şeyi gerçekleştirdikten sonra, neden yaşıyoruz sorusuna insan kendini gerçekleştirmek, potansiyelini aşmak için yaşıyor diyor. Sabah beşte spora gitmek kendini gerçekleştirmek mi? Benim için evet, çünkü bence neye ihtiyacı olduğunu insanın ancak kendisi bilebilir.
- Hayatımızın düzenli dönemlerine baktığımızda ki kaotik zamanlarda olmalıdır; bu oldukça normal bir durumdur. Düzenli dönemlerde, belirli alışkanlıklar edinir ve bu alışkanlıklarımız bize bir düzen sağlar. Ancak kaotik bir döneme girdiğimizde, hayatımızın yoğunluğu arttığında, genellikle bu alışkanlıklarımızı özlüyoruz. İnsan olarak, bu alışkanlıkları arar ve kaotik dönemlerde bile bir tür düzenin özlemini duyarız.
- Örneğin, pandemi nedeniyle evlere kapandığımız o dönemde tam 84 kitap okumuştum. Bu, oran Türkiye ortalamasının 84 katı! Japonya’da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa’da 7, Türkiye’de de yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor. Japonya’da 1 kişi yılda ortalama 25 kitap okurken, Türkiye’de bu oran komik: 6 kişi 1 kitap okuyor. Bu başarıyı elde edebilmek için çok düzenli bir hayata ihtiyaç duyulur. İşte bazen hayatımızı etkileyen kötü dönemleri, bu dönemlerde edindiğimiz alışkanlıkları özlediğimiz için bile özleyebiliyoruz.
Özetle sabah erken kalkıp bir şeyler halledebilmek benim için düzenin tanımı. Yani benim düzen tanımımda sabah spora gitmek, akşam kitap okumak ve bununla beraber kendimi geliştirmek var… Fakat şunu da biliyorum insan her zaman bunu sürdüremiyor.
Sinan Canan, “İnsanın Fabrika Ayarları (İFA-1 Beden)” kitabında bu konuya şöyle değiniyor: “İnsanoğlu, analitik aklını kullanmaya başladığından beri çevresine belli bir ‘düzen’ vermek, belirsiz geleceği öngörülebilir yapmak ve bu sayede hayatta kalmak için, tüm medeniyetini bugün adına ‘düzen’ dediğimiz bir beklenti üzerine inşa etti. Bu beklentinin bugünkü hayatımızdaki karşılıkları saatli mesailer, günün belli saatlerine denk gelen öğünler, uykuya yatış ve sabah kalkış için kurduğumuz alarmlar, izin ve tatil günleri gibi… Tabiat bizim algımıza göre düzensizdir. Günlük faaliyetlerimiz ve zihinsel süreçlerimizde rutinden kaçınmamız, arada bir sistemi şaşırtacak beklenmeyen değişikliklere izin vermemiz gerekir… Özetle, ne yaparsak yapalım, rutinden kaçınalım; kaosu hayatımıza davet edip, onu kullanmanın yollarını öğrenelim. Arada bir kaçamaklar lazımdır.”
Bahsedildiği gibi, sürekli olarak bu düzeni sürdürmek zordur. Ben de özellikle kaosun içinden çıkmak ve kendimi tekrar gerçekleştirmek için bu “düzen” adını verdiğim sisteme girmeye çalışıyorum.
Sonuç olarak, sabahın köründe spora gitmeye karar verdim, çünkü benim için düzenli bir yaşamın sabahın köründe kalkıp spora gitmekle başlayacağını biliyorum. Sabah erken kalkma ihtiyacı, benim için düzenli yaşamın temel gereksinimlerinden biridir. Sabah spor sonrasında işe mutlu gitmek, daha enerjik ve farkında olmak da benim için çok önemli.
Sonuç olarak kendimi gerçekleştirmek, potansiyelime ulaşmak ve yapmak istediklerimi hayata geçirebilmek için her kaosun ardından bir düzen arayışına giriyorum. Sizin de böyle bir arayışınız var mı merak ediyorum doğrusu. Varsa da buna nasıl başlamak size doğru yoldaymışsınız gibi hissettirir, düşüncelerinizi bekliyorum.
Sağlıcakla kalın!