“Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaketler doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir.”
Bu sözü, Murphy Kanunu‘na adını veren Edward Murphy söylemiş. İlk bakışta, her şeyin kötüye gideceği ya da zaten kötü olacağı izlenimini verebilir. Ancak durum pek de öyle değil.
Murphy Kanunu Ne Anlatmak İstiyor?
Bu söz yani Murphy Kanunu bir deney sonucu ortaya çıkmış. Edward Muphy bir deney üzerinde çalışırken bazı hatalar yapmış ve bu hatalar sonucunda da işler ters gitmiş.
İşler ters gidince de Murphy’e sormuşlar: “Ne oldu? Problem ne?” O da: “Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir,” demiş.
Peki her şey ters gitmeye meyilli ise bu hayatta neden çabalıyoruz?
Başarı ve Başarısızlık Üzerine
“Hayat Reçete Edilmez” bölümünde de belirttiğim üzere, herkesin hayatı anlamlandırma biçimi farklıdır. Kimimiz için başarı muazzam derecede önemli iken, kimimiz için o kadar da önemli değildir. Bazılarımız yolun sonunda elde edilen sonuca odaklanırken, bazılarımız yolun kendisine odaklanıp anın tadını çıkarmaya çalışır.
Hepimiz farklı anlamlandırıyoruz dedim ya, işte anlamlandırdığımız şeylerin başında başarı ve başarısızlık geliyor. Kimimiz için başarılı olmak ya da başarılı görünmek hayati derecede önemli, kimimiz için ise olsa da olur, olmasa da.
Fakat kendimizi kandırmayalım, başarı her insanın temel ihtiyaçlarından biridir. Başarı duygusu, bu hayatta neden var olduğumuzu anladığımız, vücudumuza dopamin salgıladığımız ve sonunda mutlu olduğumuz bir olaydır. Bu sebeple, yeni nesil kişisel gelişim safsataları gibi başarıyı odağa almamaktan asla bahsetmeyeceğim.
Bugün Murphy Kanunu ile birlikte bahsetmek istediğim şey, başarısızlığın da başarı kadar önemli olduğudur. Hayatımın büyük bir bölümünde birçok başarısızlık yaşadım. Bu olaylara her zaman iyi taraflarından bakamadım elbette, fakat keşke bakabilseydim dediğim çok zaman oldu. Çünkü ben genelde yarısı dolu bardağın boş kısmına odaklanıyor ve mükemmeli aramak için o bardağı tamamen doldurmaya çalışıyordum. Önce mükemmeliyetçilik takıntımı yenmeliydim ve nitekim yendim. Hâlâ bazı konularda mükemmeli arasam da, onun öyle olmayacağını içten içe biliyorum ama elimden gelenin en iyisini yapma uğraşını da veriyorum.
Başarısızlık Ne Öğretti?
Başarısızlık bana iki temel şeyi öğretti:
- Hazırlıklı olmak
- Başarı
İzninizle ilkini hemen açıklayayım. Başarısızlık, başarıyı umduğum, arzuladığım bir yerden kötü bir sonuç veya haber aldığımda hazırlıklı olmayı öğretti. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Bir ara “Dört Anlaşma” kitabındaki maddeleri sabah kalktıktan sonra içimden bir kez söyleyip, “Evet, bugün de böyle bir gün olacak” diyordum.
“Dört Anlaşma” kitabını okumayanlar ya da unutanlar için bir bilgilendirme ve hatırlatma yapayım. Dört kural şu şekildeydi:
- Sözün gücüne inan!
- Kişisel algılama!
- Varsayımda bulunma!
- Yapabildiğinin en iyisini yap!
Buradaki “varsayımda bulunma” ve “yapabildiğinin en iyisini yap” bana başarısızlıklarım sonucunda yerleşen çok güzel iki düşünce tarzı. Öncelikle şunu gördüm: Varsayımda bulunmak ve iyiye odaklanmak bizi bazen üzebiliyor. Çünkü o çok istediğimiz şey uğruna başarısız oluyoruz ve belki de bir şansımız daha olmuyor. Bu sebeple özellikle ikili ilişkilerimde ve yaptığım işlerin sonucunda varsayımda bulunmamayı seçiyorum ve sizlere de tavsiye ederim.
İkinci olarak, yapabildiğinin en iyisini yapmak. Bunun dinde de yeri var biliyorsunuz. Yapabildiğinin en iyisini yapıp beklemek ya da tevekkül etmek. Bu da başarısızlık yaşandığı zaman “Ben elimden geleni yaptım, kardeşim, bundan iyisi Şam’da kayısı” dedirtecektir.
Başarısızlık bana bu iki temel şeyi çok net öğretti.
Ters Gidebilecek Her Şey Ters Gidebilir
Dostlar, ters gidebilecek her şey ters gidebilir elbette. Önemli olan, ters gittiği zaman ne tepki verdiğimizdir. Kaçmak, sünmek, kurban rolü oynamak zaten başarılı insanların özelliklerinden değildir.
Kurban rolü oynamadan, iyilerin yanında kötülerin de olabileceğini kendimize sürekli hatırlatarak bu hayat yolunda hayatın bir bütün olduğunu kabullenmek ve elimizden gelenin en iyisini yapmak, bize düşen yegâne görevlerdendir diye düşünüyorum.
Ve sizlere Tolstoy’un ölmeden önceki son konuşması ile veda etmek istiyorum:
”İnsanlar acıyla büyür. Yaşam, bedende değil ruhtadır. Ölüm yalnızca bedenden kurtuluştur. Zihninizde neyin bedensel olmadığını ayıklayın. Gelecek için endişe etmeyin, çünkü gelecek diye bir şey yoktur. Sadece şimdi vardır. Onun için yaşayın.”
Sağlıcakla kalın!