Kategoriler
Tarih

Marie Antoinette: Fransa’nın Son Kraliçesi

Fransız Devrimi’nden önce Fransa’nın son kraliçesi olan Marie Antoinette’in çarpıcı hayatını ve karmaşık mirasını keşfedin.

Marie Antoinette’in yaşamına derinlemesine bir bakış atın: Lüks içindeki büyümesinden, dramatik çöküşüne kadar. Fransa’nın en tartışmalı kraliçesinin etkisi ve onunla ilgili kültürel mitleri keşfedin.Selamlar, entelektüel okurlar. Yeni bölüme hoş geldiniz.”Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözünü hepimiz duymuşuzdur. Bu söz, Fransa’nın belki de en sevilmeyen kadını olan Marie Antoinette’e atfediliyor. Ancak, gerçekten böyle mi? Gerçekten bu sözü söylemiş mi?

Gelin, bir elmas kolye yüzünden hayatını kaybeden Marie Antoinette’nin yaşamına daha yakından bakalım. Marie Antoinette, tarihsel magazinlerde sıkça yer buluyor. Kimilerine göre yoksulların acılarına gülen entrikacı bir kadın, kimilerine göre ise kaderin güzel ve talihsiz bir kurbanı.

Erken Yaşamı ve Avusturya Hayatı

2 Kasım 1755’te, Hofburg Sarayı’nın Viyana’ya açılan koridorlarında yeni doğmuş bir bebeğin ağlama sesleri yankılanıyordu. Bu ses, ileride Fransa’nın kraliçesi olacak olan Marie Antoinette’e aitti. Maria Theresia ve I. Franz’ın 15. çocuğu olarak dünyaya gelen Marie, ismini Meryem Ana’dan esinleniyor.

Marie, Hofburg Sarayı’nda, annesi ve babasının istediği aristokrat eğitimi alıyor. Biraz yaramaz bir kız olan Marie, doğal olarak bir çocuk gibi vakit geçiriyor ve sürekli oyun oynuyor. Ancak imparatorlukta bir arşidüşes olarak daha ciddi bir şekilde yetiştiriliyor. Belki de bu sebeple çocukluğunu tam olarak yaşayamıyor ve podcastin ilerleyen bölümlerinde anlatacağımız olayları gerçekleştiriyor.

Tüm bunlara rağmen müzik, dans ve dil öğrenimi, Marie Antoinette’in günlük rutinlerinin bir parçası oluyor. Klavsen çalmayı, resim yapmayı seviyor ve Fransızca ile İtalyanca öğreniyor. Ancak tarihi kaynaklar, onun eğitimini çok ciddiye almadığını belirtiyor. Bunun yanı sıra, büyük balo salonlarında düzenlenen etkinliklere ve opera gösterilerine katılmak gibi hobileri de var. Bu etkinlikler, onun daha sonra Versay Sarayı’nda sergileyeceği toplumsal becerilerin ve zarafetin temellerini atıyor.

Hatta, Mozart ile çok özel bir anısı olduğu da söyleniyor. Mozart, o zamanlar sadece altı yaşında genç bir dahi iken, Avrupa turnesi sırasında ailesiyle birlikte Viyana’da Habsburg Sarayı’nı ziyaret ediyor. Bu ziyaret sırasında genç Mozart, İmparatoriçe Maria Theresa, Marie Antoinette ve diğer kraliyet ailesi üyeleri için özel bir müzik performansı sergiliyor. Performansı sırasında Mozart, dengesini kaybedip yere düşüyor ve Marie Antoinette ona yardım ediyor. Mozart’ın ona şaka yoluyla “Benimle evlenir misin?” diye sorduğu rivayet ediliyor. Bu tatlı teklif, her ikisi de henüz çocukken gerçekleşiyor ve bu anı tarihsel kayıtlarda sevimli bir hikaye olarak yer alıyor.

Bu olaylar yaşanırken Avrupa’da da gerilim hakim oluyor. Küresel çapta gerçekleşen ilk savaş olan Yedi Yıl Savaşı sırasında Fransa ve Avusturya ittifak halinde savaşıyorlar. Her iki taraf da ittifakı daha güçlü kılmak adına Avusturya arşidüşesi Marie ile Fransa’nın dofeni Louis’in evlenmelerine ve böylece bu ittifakın daha da sağlamlaştırılmasına karar veriyorlar.

19 Nisan 1770’te Viyana’da Louis Auguste ve Marie muazzam bir düğünle evleniyorlar. Düğünde Marie’ye bugünkü değeri 625 kg altın olacak şekilde elmaslar, mücevher takılıyor. Bu evliliğin aşk evliliği olup olmadığını sorgulayabiliriz ki, göründüğü gibi değil. Marie Antoinette artık bir arşidüşes değil bir dofin oluyor. Avusturya amacını gerçekleştiriyor. Marie Fransa topraklarına Fransız unvanı ile giriyor.

Viyana’yı terk ederken ağlayan Marie’ye annesi “Elveda sevgili kızım. Fransız halkına öyle iyi davran ki, bize melek gönderdi desinler” diyerek uğurluyor…

Dofin Antoinette

Marie’nin eşi, veliaht Louis oldukça sakin, içine kapanık ve sürekli odasında kitap okuyan bir tip. Buna karşılık Marie sürekli eğlence ve kalabalık odaklı.

Versay Sarayı’nda dofen ve dofine hizmet etmek büyük bir ayrıcalık. Marie, elbiselerini kendi giyemiyor, makyajını kendi yapamıyor. Hatta annesine, “Rujumu tüm dünyanın gözü önünde sürüyorum, ellerimi tüm dünyanın gözü önünde yıkıyorum!” diyerek yakınıyor. Kısacası, Marie yaşadığı hayattan memnun değil. Ancak Versay Sarayı’na geldiğinden beri ilgilendiği bir şeyler var; mücevherler, peruklar, elmaslar ve aklınıza gelebilecek her türlü değerli eşya. Marie’nin canı öylesine sıkılıyor ki, sürekli yeni mücevherler, peruklar ve ayakkabılar satın alıyor.

10 Mayıs 1774’te kralın aniden ölümü üzerine tahta çıkan Marie ve Louis çifti, yeni rollerine alışmaya çalışıyorlar. Yeni kral ve kraliçe, tanrıya diz çökerek dua ediyorlar. Bir iddiaya göre Louis, “Yüce tanrım, bize kılavuzluk et ve bizi koru. Ülkeyi yönetmek için henüz çok genciz,” diyor. O sırada Marie 19, Louis ise 20 yaşında.

Hükümdarlık

Bu sırada Paris’teki ekmek kıtlığı da doruğa ulaşıyor. Halk aç ve ekmek bulamıyor. İşte “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” sözü ya Marie Antoinette’i kötülemek ya da sözü popüler yapmak amacıyla, Marie Antoinette’e mal ediliyor. Onun tarafından söylendiğine dair hiçbir kanıt yok. Ekmek kıtlığından haberi olduğunda, Marie Antoinette şöyle not alıyor, “Kendi bahtsızlıklarına rağmen bizlere böylesine iyi davranan bu insanları gördükçe, onların mutluluğu için kesinlikle daha sıkı çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu gerçeği kral da görüyor. Kendi adıma konuşmam gerekirse, taç giydiğim günü -yüz yıl bile yaşasam da- hayat boyu unutmayacağım.”

Fakat zamanla Marie Antoinette Versay Sarayı’ndaki art niyetli dedikoduların hedefi hâline geliyor. Ama bunu hiçbir zaman umursamıyor. Gün geçtikçe daha fazla para harcamaya başlıyor. Paranın gerçek değeri hakkında en ufak bir fikri yok. Yeni kıyafetler ve pahalı elmaslar satın alıyor, her fırsatta kumar oynuyor. Hatta yirmi birinci doğum gününde, üç gün üç gece süren bir kumar partisi veriyor. Bu süre zarfında el değiştiren paranın haddi hesabı yok. İşte olaylar sonucunda halk iyiden iyiye ayaklanmaya başlıyor. Bir de bunun üstüne elmas kolye olayı patlak veriyor…

Elmas Kolye Olayı

Olayın merkezinde, Kral XV. Louis için yapılmış ancak satın alınmamış olan oldukça değerli bir elmas kolye var. Kolye, bir dizi büyük elmasla süslü olağanüstü bir eser ve çok yüksek bir maliyete sahip. Kralın ölümünün ardından, kuyumcular kolyeyi Marie Antoinette’e teklif ediyorlar, ancak o bu teklifi reddediyor.Skandal, bir Kontes trafından planlanıyor.Kontes kendisini kraliyet ailesiyle yakın ilişkiler içindeymiş gibi göstererek bir dolandırıcılık düzenliyor. Kendini kraliçenin en yakın dostlarından biri olarak tanıtıyor ve kraliçenin adını kullanarak kolyeyi satın almayı başarıyor.

Kolyenin parası ödenmediğinde, kuyumcular durumu araştırıyorlar. Dolandırıcılık ortaya çıkınca skandal patlak veriyor. Kardinal, Kontes de La Motte ve diğer bazı figürler yargılanıyor. Bu olay Fransız Devrimine giden yolu iyiden iyiye pekiştiriyor. Çünkü zaten aç olan halk bir de Kraliçenin hala kendinden ödün vermediğini düşünüyorlar. 14 Temmuz 1789’da, Paris’te kalabalık bir grup, kraliyet otoritesinin sembolü hâline gelmiş olan Bastille Hapishanesi’ne yürüyor ve kontrolünü ele geçiriyor. Olanları duyduğunda “Bu bir isyan mı?” diye soran Kral XVI. Louis’e Dük Rochefoucauld-Liancourt şu cevabı veriyor: “Hayır efendim, bu bir devrim.”

Sarayın büyük bir kısmı olaylar sonucunda kaçıyor ya da gönderiliyor. Fakat kral ve kraliçe fırsatları varken sarayı terk etmiyorlar. Fakat yıllar, kral ve kraliçenin sarayı terk etmeyerek ne kadar büyük bir hata yaptıklarını tüm ailesine acılar ve travmalar yaşatarak gösterecek. Saray mensuplarının şehrin tüm tahılını depolarda sakladığı söylentileri yayılıyor. Kalabalık bir grubun Versay Sarayı’na yürümekte olduğu haberi saraya aylar sonra ulaşıyor. Çünkü saray halktan inanılmaz kopuk. 5 Kasım’da kara haberi duyan Marie Antoinette, sarayı terk etme isteğini yineledi, ancak kral kabul etmiyor.

Sabahın erken saatlerinde kalabalık grup saraya giriyor. Kraliçenin muhafızlarını katlediyorlar. Kraliçe ve yardımcıları canlarını kıl payı kurtararak kaçıyorlar. Soluğu sarayın merkezinde, kralın yatak odasında alıyorlar. Louis, 11 Aralık’ta vatana ihanet suçuyla yargılanıyor. 17 Ocak’ta ölüm cezasına çarptırılıyor. Marie Antoinette ise ondan 9 ay sonra 15 Ekim 1793’te idam cezasına çarptırılıyor. 16 Ekim 1793 sabahı, bir gardiyan saçlarını kesmek ve ellerini arkadan bağlamak için geliyor.

Alelade, römorklu bir at arabası ile Paris sokaklarında bir saatten fazla dolaştırılarak Devrim Meydanı’na getiriliyor. Arabadan yavaşça iniyor ve giyotine şöyle bir bakıyor. Kendisine eşlik eden papaz kulağına, “Bu an madam, cesaretinizi kuşanmanız gereken andır” diyor. Marie Antoinette papaza dönerek gülümsüyor ve “Cesaret mi? Tüm sıkıntılarımın sona ereceği bu an, cesaretimin yüzümü kara çıkaracağı an değildir” diyor.

Bir söylentiye göre daha sonra cellatın ayağına basıyor ve “Özür dilerim mösyö, istemeden oldu” diyor.12:15’te idam ediliyor ve başı, çığlıklar atan kalabalığa gösteriliyor. İşte Fransa’nın en sevilmeyen kadını ilan edilen Marie Antoinette 16 Ekim 1793 günü Monarşinin bitişini temsil ediyor. Bazı anlar vardır tarihi yeniden yazan. İşte o anlardan birisi de bu. Monarşi yerine Fransız devrimine bırakacak. Avrupa’da bir koşuşturmaca, üretim ve makineleşme başlayacak…

Bunlar da başka bir podcastin konusu diyerek bölümün sonuna geldik. Instagram ve Spotify üzerinden takip etmeyi unutmayınız. Sağlıcakla kalın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir