Selamlar! “Entelektüel Okur”un yeni bölümüne hoş geldiniz. Son günlerde İngiltere Kraliyet ailesiyle ilgili çok fazla haber var, biliyorsunuz. Kraliyet ailesinin önemli bir açıklama için hazırlandığı söyleniyor. Ben de tam o sıralarda aslında bu podcasti hazırlıyordum.
Dedim ki galiba Gizli İstihbarat Servisi (SIS) benim bölümün yayınlanacağı haberini aldı ve kolları sıvadı.
Şaka bir yana niye böyle diyorum? Çünkü bugün yüzlerce insanı kaza oturtup yaktıran bir İngiliz kraliçesinden bahsedeceğiz. Çayınız veya kahveniz hazırsa, gelin bu yolculuğa başlayalım.
Mary Tudor, İngiltere’nin ilk kraliçesi, takma adıyla ‘Bloody Mary’ yani ‘Kanlı Mary’, çok önemli bir çocuk olarak dünyaya geliyor. Önemli bir çocuk olmasının temel sebebi şu; babası Kral Sekizinci Henry ve annesi Aragonlu Catherine, Mary doğana kadar bütün çocuklarını ya doğum öncesinde ya da doğum sonrasında kaybediyorlar. Yani Mary, sağlıklı bir şekilde yaşayan ilk çocuk, aslında bu güzel bir şey değil mi?
Yani çocuk sahibi oluyorsunuz, bundan daha güzel bir şey var mı diye düşünebilirsiniz. Fakat takıntılı bir şekilde erkek varis isteyen bir baba için hayal kırıklığı olarak başlayan hayatı zaman içinde daha da zorlaşmaya başlıyor. Babası kızı için hiçbir şey yapmıyor. Fakat Allah’tan annesi var.
Aragonlu Catherine, büyük İspanyol kraliyet ailesinden geliyor. Kızının daha entelektüel yetişmesi için çabalıyor. Annesi, Catherine, Mary’nin köklerini unutmaması için İngilizce’nin yanı sıra İspanyolca da öğretiyor, onunla İspanyolca konuşuyor. Annesi kızına çok bağlı. Onun için gerçekten çok hırslı, Mary’nin iyi bir eğitim alması için çok çabalıyor. Hatta öyle ki, Catherine Mary’e yazdığı bir mektupta Latince öğrenmesini istiyor, çünkü Latince’nin erkek tebaa için çok önemli olduğunu söylüyor ve şunu ekliyor, “Bir hükümdarlık için iyi bir Latince bilgisi mühimdir.” Yani kısacası, Catherine, Mary’i bir gün İngiltere’nin kraliçesi olabileceği düşüncesiyle hazırlıyor.
Mary’nin babası Sekizinci Henry yani Kral Henry, annesi Aragonlu Catherine’den bu sırada ayrılmak istiyor. Tarihçiler bunun 2 temel sebebi olabileceğini söylüyorlar. Birincisi, Catherine’in bir erkek çocuk verememiş olması, ikincisi ise Henry’nin çok çapkın olması. Fakat ortada daha büyük bir problem var. Katolikler mezhepleri gereği boşanamıyorlar. Bunun da temel sebebi şu, kilise evliliğin kutsallığının birbirinden ayrılmaz olduğunu savunuyor.
Fakat tüm bunlara rağmen Henry, Anne Boleyn adında bir kadına aşık oluyor. Katolikler boşanamıyor. Henry bunu çok iyi biliyor fakat Anne Boleyn ile evlenmek için farklı yolları düşünmeye çalışıyor. Ayrılma iddiasını gündeme getirdiğinde tabii ki de Papa 7. Clement onu reddediyor. Fakat Henry, kendisinin, yani İngiltere kralının kilisenin başı olduğunu ilan eden bir bildir yayınlıyor. Bu aslında birçok şeyi değiştirecek bir haber.
Bunun üzerine Thomas Cranmer adında bir Başpiskopos, Henry’i boşayabileceğini vaat ediyor ve nihayet 1533’te Henry ve Catherine ayrılıyorlar. Henry Anne Boleyn ile evleniyor ve bir kız çocuğu dünyaya geliyor. O kız çocuğunun adı Elizabeth, tabii bu son Elizabeth değil, ilk Elizabeth.
Bu arada tabii o sıralarda dünyada yaşanan kaynamalarla birlikte ortaya çıkan Protestanlık ile beraber Henry de o kervanın içine katılıyor. Hatta oraya çok büyük bir destek veriyor ve tek bir kiliseye bağlı olunmaması gerektiğini, Tanrı ile insanın bir papazla olmadan gayet anlaşabileceğini belirtiyor.
Artık İngiltere’de 2 kraliçe var, 2 de prenses var. Anne Boleyn ve Catherine kraliçeler, Elizabeth ve Mary ise prensesler.
Fakat tabii Elizabeth’in doğması Mary için çok daha kötü oluyor. Çünkü Elizabeth’in doğmasıyla birlikte Mary kraliyet unvanından alınıyor. Bunu da alan tabii ki de babası 8.Henry ve çok daha kötüsü gayrı meşru olarak ilan ediyor. Mary öyle bir duruma düşüyor ki sonunda Elizabeth’e bakıcı olarak atanıyor. Kraliyet unvanını kaybetmiş Elizabeth’e bakıcı olarak atanmış, annesi ile ancak 5 yılda bir görüşebiliyor.
Fakat Mary 20 yaşında ve bundan sonra bütün hayatını intikam almak uğruna yaşayacak. Mary, bunca olaya rağmen bir de annesi Catherine’ı kaybediyor. Kendisini İngiltere’de bir görecek göremiyor, fakat Mary’nin aristokrat bir aileden gelmesinin güzel yanlarından biri de İspanya’daki bağlantıları. Kuzeni Charles, Kutsal Roma İmparatoru, İngiltere’den kaçmak adına bir mektup yazıyor. Tam bu sırada üvey annesi Anne Boleyn ölüyor ve Mary için bir şans doğuyor. Mary, bu sırada babası ile tekrar uzlaşmak adına bir mektup yazıyor.
- Tabii dipnot verelim burada, Anne Boleyn ölmeden önce 4 kere daha evleniyor. Yani çapkın olduğu iyi hakkındaki yorumlar buraya bakınca birbiriyle uyuşuyor aslında.
Tabi Henry’nin son evliliğinden Edward adında bir oğlu oluyor. Nihayet isteği yerine geliyor, bir varis oluyor. Artık tahta sıralaması şu şekilde, Edward, Mary, Elizabeth şeklinde gidiyor. Tahta geçen Edward, yani Henry’nin oğlu, ülkeyi ancak 6 yıl yönetebiliyor. Ölmeden önce babasının tas sırasını değiştiriyor. Edward, tahta kendisinden sonra normalde kardeşi Mary’nin gelmesini istiyor ve eğer çocuksu ölürse Elizabeth’in çıkmasını istiyor, fakat tahtın velisini Jane Grey olarak değiştiriyor.
Jane Grey, Henry’nin oğlu Edward’un ölümünden sonra kısa bir süre için tahtta kalıyor. Fakat Mary, halk arasında gerçekten çok popüler ve halkının desteğini arkasına alarak bir ordu kuruyor ve Londra’ya geliyor. Londra’da çok büyük bir direnişle karşılaşmadan kendini kraliçe ilan ediyor. Sıra İngiltere kraliçesi taç giyme törenine geldiğinde halkın kafasında bir soru işareti var. Çünkü daha önce hiçbir kadın İngiltere’de taç giymemişti. Törenin nasıl olacağı hakkında endişeler var fakat tören gayet düzgün ve olaysız bir şekilde Katolik ayini eşliğinde gerçekleştiriliyor. Mary resmi olarak İngiltere Kilisesi’nin başı ve İngiltere’nin kraliçesi oluyor.
Mary, çok geçmeden babasının ve Edward’un Katolik karşıtı politikalarını tersine çevirmekten ve Protestanlara aktif olarak zulmetmeye geçiyor. 1550’de İngiltere’nin sapkınlık yasalarını yeniden canlandırıyor ve babasının uzun süredir danışmanı olan Başpiskopos Thomas Cranmer’den başlayarak suçluları kaza oturtmaya başlıyor. Hatırlarsınız, Thomas Cranmer Henry’yi boşayan kişiydi. Çoğunluğu sıradan vatandaşlardan oluşan yaklaşık 300 mahkum yakılıyor. Bu arada düzinelercesi daha hapishanelerde ölüyor ve yaklaşık 800 kişi daha sonra Almanya ve Cenevre’deki Protestan kalelerine geçiyor.
Tarihçilere göre Mary’nin tüm bu kanlı olaylara imza atmasının 2 nedeni vardı. Birinci neden, babasına karşı duyduğu nefretti. Sırf erkek çocuğu olsun diye onu ve annesini saraydan uzaklaştıran babasının, yine saltanatını güçlendirmek için Katolik karşıtı kararlar alarak Protestanlığı güçlendirmesi, onun yıktığı bir baba figürüydü. Bazı tarihçiler ise birinci Mary’nin bir kadın olduğu için bunları yaptığını söylüyorlar. Dönemin şartlarını göz önüne aldığımız zaman, tahta oturan bir kadın, hele ki birinci Mary, İngiltere’nin ilk kraliçesi ne kadar yetenekli olursa olsun ciddiye alınmayacaktı. Bu nedenle Mary, dosta düşmana gücünü göstermek ve onları korkutmak amacıyla çok daha radikal ve kanlı kararlar almıştı.
Mary, diğer aile üyeleri gibi ölüyor, fakat bugün gördüğümüz kraliyet ailesi hala yaşamaya devam ediyor. Ondan da daha önemli bir durum var aslında. Bu hikayenin arkasında Mary, gerçekten “Blood Mary” yani “Kanlı Mary” olarak tarihe geçiyor. Bunun da en büyük sebebi, sapkınlık yasaları olarak düşündüğü Protestanlık kanunlarını ya da yasalarını savunmuyor.
Sekizinci Henry’nin sapkınlığı sayesinde İngiltere’de modernleşmenin aslında en önemli adımı atılıyor. Dinin devlet üzerindeki tahakkümüne son veriyor. Henry ve Doğu Roma İmparatoru’na benzer bir şekilde devletin, kralın din üzerinde hakimiyeti sağlanıyor. Katolik Kilisesinin ekonomik, siyasi ve hatta sosyal etkisi burada kırılmaya başlanıyor. Bunun uzun vadeli etkileri, bu aralar, Rönesans’ta, Reform’da, Endüstri Devrimi’nde, Aydınlanma Çağı’nda halk, millet egemenliği ve vesaire her yerde görülüyor. Biz de ilerleyen podcastlerde bunlara değineceğiz.
Kısacası, modern Avrupa medeniyetinin temelleri kısmen de olsa Sekizinci Henry sayesinde atılmış diyebiliriz. En azından gerçekten büyük bir etkisi var. Bugün yaşadığımız bu entelektüel girişimleri ve girişimleri biraz da Henry’ye atıf ederek bu bölümü sonlandırıyorum. Spotify ve Instagram üzerinden “Entelektüel Okur“u takip etmeyi unutmayın.
Sağlıcakla kalın!