Selamlar, Entelektüel Okur’un yeni bölümüne hoş geldiniz. Bugün, tarih sahnesindeki en büyük ayrılıklardan biri olan Doğu ve Batı Kiliseleri’nin ayrılmasının hikayesini ele alacağız. Neden Doğu Kilisesi’ndeki rahipler evlenebilirken, Batı Kilisesi’ndeki din adamlarının evlenmesi yasaktı? Bu bölüm, sadece tarih meraklıları için değil, aynı zamanda günümüz dünyasını daha iyi anlamak isteyen herkes için neden bu kadar değerli? Gelin birlikte keşfedelim…
Hristiyanlık tarihi boyunca, inanç ve ibadet biçimleri hem birleştirici bir güç olarak işlev görmüş hem de derin ayrılıklara neden olmuştur. Bu ayrılıkların en çarpıcı örneği, 1054 yılında gerçekleşen ve ‘Büyük Sizma’ olarak bilinen, Doğu Ortodoks kilisesi ile Batı’daki Roma Katolik kilisesi arasındaki ayrılıktır.
- 1054 yılında, Papa II. Leo’nun talimatıyla, ‘Doğu’ ve ‘Batı’ kiliseleri arasında uzun süredir devam eden sorunları çözmek amacıyla Konstantiniyye’ye, yani günümüz İstanbul’una bir heyet gönderilir. Bu heyetin başında Kardinal Humbert yer alır. Humbert, Patrik’e Papa’nın mektubunu teslim eder.
- Mektupta Papa, Patrik’ten kendisine boyun eğmesini ve Batı Kilisesi’nin üstünlüğünü kabul etmesini talep eder. Ancak Papa’nın mektubundaki üslup ve mektubu getiren Kardinal Humbert’in nezaketsiz tavırları, herhangi bir anlaşma ihtimalini baştan ortadan kaldırır.
- 15 Temmuz 1054’te, Kardinal Humbert, Ayasofya’da bir ayin sırasında içeri girerek Patrik’e aforoz belgesini sunar. Buna karşılık, İstanbul Patriği de Kardinal Humbert ve beraberindekileri aforoz eder ve böylece Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki ayrılık resmiyet kazanır.
Fakat bu olayın resmiyeti, yaşananların sadece bir yüzüdür. Hristiyan dünyasının bu noktaya nasıl geldiğini daha derinlemesine incelemek gerekir. Gelin, bu sebepleri birlikte keşfedelim.
Tarihi Arka Plan ve Ayrılma Nedenleri
Sezaropapizm ve Otorite Çatışması:
- Tarihçiler, Hıristiyanların 11.yüzyılda Doğu ve Batı şeklinde kutuplaşmasının en önemli sebebi olarak, Roma İmparatorlarının kilise yönetimine müdahale etmelerini göstermektedirler. Sezaropapizm, Sezar’ın yani sivil iktidarın, kilise yönetiminde yetki sahibi olması demektir. Yani cismani ve ruhani iktarın aynı elde toplanması.
- İsa’nın 12 havarisinden biri olan Petrus, Roma’da bir kilise kurmuş ve Katolik geleneğine göre ilk Papa olarak kabul edilir. Papa’ların iddiasına göre Petrus, kilisenin ilk başpiskoposudur. Bu iddia temelinde, Papalar kendilerini Petrus’un halefi olarak görerek kilisenin başında yer aldılar.
- Buna karşılık, Doğu Kilisesi daha dünyevi bir yaklaşım benimsemişti. MS 4. yüzyılda başkentin Konstantinopolis’e taşınmasıyla, Hristiyanlık öncesi Pagan inanışlarına benzer şekilde, imparator da bir dini otorite olarak kabul edildi. Doğu Kilisesi için mesele basitti: İmparatorun bulunduğu yerdeki kilise, diğer kiliselerden üstündü.
Fakat bunun yanında bir de kültürel problemler vardı…
Kültürel Çatışma
- Doğu Kilisesi, yani Ortodoks Kilisesi’nde din adamları sakal bırakabilir, evlenebilir ve Patriğin de bir insan olduğunu ve hatalar yapabileceğini kabul ederler. Ancak Batı Kilisesi’nde, yani Katolik Kilisesi’nde din adamları sakal bırakamaz, evlenemezler ve Papa’ya karşı çıkmaları kabul edilemez. Bu teolojik ve ritüel farklılıklar, kiliselerin zamanla ayrılmasında önemli bir etken olacaktı. Ayrıca dil farklılıkları da büyük bir sorun teşkil etmişti. Batı Kilisesi Latince kullanırken, Doğu Kilisesi Yunanca konuşmaktaydı. Bu dil engeli, zamanla iki kilise arasında iletişim problemlerine ve anlaşmazlıklara yol açmış, her iki taraf da birbirinin argümanlarını anlamakta zorluk çekmişti.
Teolojik Çatışma
Doğu Ortodoks Kilisesi görüşüne göre, Bu görüş, Kutsal Ruh’un kaynağının yalnızca Baba olduğunu vurgular ve Baba ile Oğul arasında bir ayrım yapar.
Batı Kilisesi (özellikle Katolik Kilise), Filioque ifadesini iman itirafnamesine ekleyerek Kutsal Ruh’un hem Baba’dan hem de Oğul’dan çıktığını öğretir. Bu ekleme, Kutsal Ruh’un kökeninde Baba ve Oğul’un eşit rol oynadığını belirtir ve böylece Baba ve Oğul arasındaki ilişkiyi daha da vurgular.
Katolikler bu uygulama ile İsa’nın önemi vurgulamak isterken, Ortodokslar için bu tamamen sapkınlıktır.
İkonoklazm
İkonoklazm, genel anlamıyla sanat eserlerine ve dini ikonlara karşı çıkan bir hareketi ifade eder. İkonoklastlar (ikonları yıkımı destekleyenler), ikonların tapınılmasının putperestlikle eşdeğer olduğunu savunurken, ikonofiller (ikonlara saygı duyanlar) bu tasvirlerin dini hayatı zenginleştirdiğine ve inancın bir ifadesi olduğuna inanıyordu.
Doğu ve Batı kiliseleri burada da ayrılığa düşmüştü. Papa imge ve ikonlara ibadeti yasaklarken doğu roma kilisesinde tam tersi işlemler yürütülüyordu.
Son
Zaman zaman Doğu ve Batı Kiliseleri arasındaki ayrılığın sona erebileceği umulsa da, 1204 yılında gerçekleşen bir olay bu ihtimali büyük ölçüde zayıflattı. Avrupa’dan Kudüs’e gitmek üzere yola çıkan Haçlı orduları, planlarını değiştirerek İstanbul’a yöneldi ve şehri yağmaladı. Düşünün ki, temelde aynı inanca sahip olmalarına rağmen, farklı perspektifleri ve uygulamaları nedeniyle birbirlerini sapkın ve dinsiz olarak damgalayan iki grup, ölümüne bir mücadeleye girişiyor. Bu olay, iki kilise arasındaki birleşme umutlarını kalıcı olarak ortadan kaldırdı. Sonrasında, 1453 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’u fethi, Doğu ve Batı Kiliseleri arasındaki ayrılığı daha da derinleştirdi ve bu iki kilise arasındaki bölünme ebediyen pekişmiş oldu.
Bu hafta Doğu ve Batı arasındaki ayrılığın hikayesini inceledik. Görüşmek üzere.
Sağlıcakla kalın!