Kategoriler
Bilim&Sanat Tarih

Neden Dedikodu Yaparız?

Daha önce hiç dedikodu yaparken şu cümleyi kullandınız mı? ”Ben onun yüzüne de söylerim bunları…” Hiç kimse kabul etmek istemese de dedikodu hayatımızın önemli bir parçası. Hepimiz etrafımızda ne olup bittiğini ve çevremizdeki insanların neler yaptığını merak ediyoruz. Bu yeni bir şey değil elbette. İlk insanlar bunu yapıyordu ve hatta yapmasalardı şu an burada olamayabilirdik. Kabul etseler de etmeseler de dedikodu yapmadan duramıyoruz. İşte bu bölümde neden dedikodu yaptığımıza dair başlıklar altında kimin daha fazla dedikodu yaptığına (erkek-kadın, zengin-fakir), dedikodu yapmanın iyi mi yoksa kötü mü olduğuna değineceğiz. Çayınız, kahveniz hazırsa buyrun başlayalım…

  • Hemen hemen her bölümde olduğu gibi davranışlarımızı anlamak adına biraz geriye gidelim. Evrime göre insan, yaklaşık 2.5 milyon yıl önce Doğu Afrika’da evrimleşmeye başladı. Tabii o zaman evrimleşen canlılar insanlara pek benzemiyordu. Homo Sapiens, yani ”Bilge Adam” neden böyle adlandırılmış olabilir? Çünkü bilmesi gerekeni aktarması lazım.
Homo Sapiens’in Göçü

Homo sapiensleri diğer tüm türlerden ayırt eden bir şey vardı: İletişim, yani Dil.

  • Dilimiz dedikodu yapma aracı olarak evrilmiştir. Bizler, yani homo sapiensler, her şeyden önce sosyal hayvanlarız. Bu sebeple sosyal işbirliği, hayatta kalma ve çevre kurma açısından kritik öneme sahiptir. Afrika savanalarında evinde yemek yapıp çocuğuna bakmaya çalışan kadınların veya sıcakta avlanmak isteyen erkeklerin bilmesi gereken tek şey avın nerede olduğunu değildir. Daha da önemlisi, kabilede kimin kimden nefret ettiği, kimin kimle ilişkiye girdiği, kimin dürüst ve kimin sahtekâr olduğunu bilmektir.
  • Harari şöyle diyor: Birkaç kişilik bir grupta sürekli değişen ilişkileri takip edebilmek için edinilmesi ve depolanması gereken bilgi miktarı inanılmazdır. 50 kişilik bir grupta, 1.225 farklı birebir ilişki vardır ve bundan çok daha fazla sayıda kombinasyon da olabilir. Homo sapiens öncesine gidelim.
  • Kendini diğer hayvanlardan üstün kılan evrim sayesinde insanoğlunun kazandığı en önemli yetkinliklerden birisi dil. Bunu da Charles Darwin’in ”değişime ayak uyduranın hayatta kalacağı” teorisinden anlayabiliyoruz. Gerçekten de baktığımızda bizden başka tüm cinslere soykırım uygulamış ve bugünlere kadar gelmiş durumdayız. Bizler daha kalabalık gruplar kurmak ve bu gruplar arasındaki ilişkileri öğrenmek için evrimleşerek dilimizi geliştirdik. Dedikodu sıkça kötülenen fakat kalabalık gruplar arasında işbirliği yapabilmenin de temelini oluşturan bir olgudur.
  • Peki bizler kalabalık gruplar oluşturmadan önce nasıl oluyorduk da kendi aramızda iyi ikili ilişkiler kurabiliyorduk?
  • İngilizcesi ”Grooming” olan Türkçesi ”Tımarlama”, sosyal hayvanların birbirlerinin vücutlarını temizlemesi ve bağları güçlendirmesi anlamına gelir. Kedilerin birbirlerini yalamalarına örnek verebiliriz. Bu işlem, grup üyelerinin birbirleri ile ilişkilerini güçlendirir, güven ortamı oluşturur ve birbirlerini tanımalarını sağlar. Fakat bizler evrimleştikçe ve daha büyük kalabalık gruplar oluşturdukça birbirimizi tımarlamamız imkansızlaşıyor. Çünkü buna ayıracağımız zaman kısıtlı hale geliyor.
Grooming
  • Bildiğiniz üzere Dunbar Sayısı diye bir sayı var. Bu sayı, grupların maksimum 150 kişi olabilecek şekilde birbirleri ile etkileşimlerini gerçekleştirebileceğini gösterir. 150 ve üzeri gruplarda dağılma, farklı gruplaşmalar ve hatta birbirlerini tanımamalar başlıyor. İşte kompleks dilimiz bizlerin bu engelleri aşmasına yardımcı oluyor. Dunbar sayısına ismini veren antropolog Robin Dunbar’a göre, dedikodu insan türünün birbirini görmeden tımar edebilmesini ve böylece daha fazla ittifak sistemi kurabilmesini sağlar.
  • İşte bu ”sesli tımarlama”, bir süre sonra insanlar arasındaki kompleks dili yaratır. Dedikodu, söylendiği gibi boş, tutarsız, verimsiz bir şey değildir; tam aksine insanların büyük ve kalabalık gruplar kurmasını sağlayan, doğaya hükmetmelerini sağlayan bir olgudur. Dedikodu olmadan insanoğlu bu günlere gelemezdi ve muhtemelen bundan sonra da dedikodusuz bir yere gidemez.

Peki Kadınlar mı Yoksa Erkekler mi Daha Fazla Dedikodu Yapar?

  • Aklımıza ilk gelen bilgiler kadınlarla ilgilidir. Hatta halk arasında ”karı gibi dedikodu yapmak” gibi cinsiyetçi bir tabir vardır. Aklımıza direkt altın günleri, hamam sefaları, kuaför sıraları gelir belki ama ya erkeklere ne demeli… Kahvehanelerde sabahtan akşama kadar bitmeyen ülke ve mahalle meseleleri…
  • Kadınların ve erkeklerin konuşurken hedefleri farklıdır. Bunu ben değil, Deborah Tannen söyler. Yapılan araştırmalar erkeklerin birbirleriyle rekabet etmek ve sorunları çözmek için konuştuğunu gösterirken, kadınların duygularını paylaşıp bağ kurmaya çalıştıklarını ortaya koyar. Aslında bir kadın ve bir erkeğin birbirleriyle konuşurken fikir ayrılıkları da bu sebeple olabilir. Kadınlar, erkeklerin onları dinlemediğinden yakınırken, erkekler ise kadınların boş konuşup kafa şişirdiğinden bahsederler. İşte bu bağ kurma merakı, kadınların dedikoduya erkeklerden daha fazla ilgi duymasını gösterir. Bu nedenle kadınlar daha fazla dedikodu yaparlar.

Peki Fakirler mi Yoksa Zenginler mi?

  • Eleanor Roosevelt’in ”Büyük insanlar fikirleri, ortalama insanlar eşyaları, fakirler ise diğerleri hakkında” sözleri gerçeği yansıtıyor mu, çok emin değilim. Fakat yine kadın ve erkek örneğinde olduğu gibi hem fakirler hem de zenginler dedikodu yaparlar. Ancak güçsüzlük, toplumsal desteğe daha fazla ihtiyaç duymak demektir. Yani güçsüzler, tıpkı kadınlar gibi toplumsal ilişkileri daha fazla önemsedikleri için daha fazla dedikodu yaparlar. En azından araştırmalar bunu gösterir.
  • Evrimsel yolculuğumuzun bir sonucu olarak dedikodu oldukça önemlidir. Bu podcastte dedikodu iyidir ya da kötüdür diye bir şey söylemedik. Bana kalırsa dedikodu, aynı evrimsel sürecimizde olduğu gibi daha büyük gruplar kurmada, daha kolay bilgi edinmede oldukça önemlidir. Ancak yaşadığımız bu teknoloji çağında edindiğimiz dedikoduları doğrulamak bize düşer. Yine bize düşen bir diğer görev de toplumun eski değer yargılarından kurtulmaktır.
  • Artık daha bireysel odaklı bir dünyada yaşıyoruz. Kalabalık gruplara ihtiyacımız var ama muhtaç da değiliz. Emrah Safa Gürkan’ın da dediği gibi: ”Toplama bu kadar kolay taviz vermeyin. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğünü o kadar da önemsemeyin. Orijinalin ve yeninin övüldüğü bir çağda sürünün peşine takılmayın. Vasatlık denizinin sakin sularında Sirenler’in volta attığını unutmayın.”

Sağlıcakla kalın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir