Kategoriler
Tarih

Jül Sezar: Sende mi Brutus?

Büyük İskender ve Sezar: İki Tarihi Liderin Çarpıcı Karşılaşması

Bir tapınak, iki lider, bir an: Sezar Hercules Tapınağı’na girdiğinde karşısında kendisinden iki yüzyıl önce yaşamış Büyük İskender’in heykelini gördü. Kendisi de hemen hemen aynı yaşlardaydı. İskender, Yunanistan’dan Hindistan’a kadar tüm ülkeleri fethetmişken Sezar’ın kayda değer bir başarısı yoktu.

Bu karşılaşma, Sezar’ın içindeki büyük hırsı körükledi ve onu tarihe geçmeye zorladı. Sezar adını tarihe altın harflerle yazdırmalıydı.

Jül Sezar kimdi? Neden Diktatörlüğünü ilan etti? ‘’Sende mi Brutus?’’ sözünü kime söyledi?

Kahveniz hazırsa gelin başlayalım.


Roma Cumhuriyeti’nin Yönetim Sistemi ve Sezar’ın İlk Adımları

Sezar, M.Ö. 100 yılında soylu bir ailede dünyaya geldiğinde, Roma bir imparatorluk değil cumhuriyetti. Sezar’dan önce benim de hayran kaldığım Roma’nın yapısına gelin kısaca bir göz atalım.

Roma Cumhuriyeti, temelinde aristokratların yönettiği bir devletti. Halk soylular, yoksullar ve köleler şeklinde temelde üçe ayrılıyordu. Devletin başında konsül adı verilen iki adet Cumhurbaşkanı bulunurdu. Bu Cumhurbaşkanlarını kontrol eden bir meclis, yani senato, bulunurdu. Kısacası bugünkü sistemin bir benzeri bundan 2000 bin yıl önce Roma’daydı.

Bu sistemi çok yararlı buluyorum. Çünkü İki kişinin yönetiminde karşılıklı denetim bulunur. Bu sayede Roma’da yolsuzluk yapmak çok daha zor hale gelirdi. Ayrıca Cumhuriyetler, tek adam rejimlerini sevmezler. Güvenebilecekleri başka limanlar isterler. Bu da devletin bekası için önemlidir.


Sezar’ın Kariyer Yolculuğu: Cursus Honorum ve Askeri Başarılar

Sezar’da, zengin bir aileden geliyordu ve istese bir şekilde senatoya katılır ve hayatını bu şekilde geçirirdi. Ancak bazı insanlar vardır; ellerindekilerle yetinmez ve hep daha fazlasını isterler. İşte Sezar da ülkenin yönetiminde sadece söz sahibi olmayı değil, temelde Roma’yı yönetmeyi istiyordu. Bu sebeple kariyerine asker olarak başladı. Bu, cursus honorum adı verilen “kariyer yolunun” ilk adımıydı.

Nasıl bugün üniversite okumadan yüksek mevkilere gelemiyorsak, o zaman da cursus honorum denilen onur yolu, kamusal görev düzeniydi. Yüksek mevkilere gelmek için ilk önce asker olup başarılar elde etmeniz gerekirdi. Sezar bunu ilk kez Spartaküs Savaşı’nda elde etti, ancak burada sadece sıradan bir askerdi.

İsyanın bastırılmasının ardından Sezar’ın yıldızı parlamaya başladı. İlk olarak quaestor (devlet memuru) oldu ve su yolları, tahıl kontrolü gibi görevleri üstlendi. Ancak hâlâ devletin yönetiminden oldukça uzaktı.

Devlet memuru görevinden sonra yüksek memur olmak için kolları sıvadı. Roma’nın kamu hizmetleriyle ilgilenerek halkın sevgisini kazanmaya çalıştı. Ancak bu görevlerinden sonra Sezar’ın portresine baktığımızda çok fazla borcu olan birini görüyoruz. Bu borçları, halka kendini sevdirmek için yapmıştı.

Roma Halkının Sevgisini Kazanmak: Sezar ve Halk Arasındaki İlişki

Bu arada, Roma halkı doygunluk ve eğlence ile yönetilirdi. Eğer siz yönetici olarak halkı doyurabiliyor ve eğlendirebiliyorsanız, halk sizin için her şeyi yapmaya hazır olurdu. Gladyatör savaşları bunun en büyük örneğidir. Öyle ki gladyatör savaşları için bir şeyler yapan devlet memurları, kendi isimleri üzerinden reklamlar verirdi.

Örneğin, M.S. 1. yüzyıla ait bir yazıtta şöyle bir reklam yazısı bulunmuş:

AEDİLİS AULUS’UN GLADYATÖR GRUBU 31 MAYIS’TA POMPEİİ’DE DÖVÜŞECEKTİR. İZLEYİCİLERE GÖLGELİKLER DAĞITILACAKTIR.

Sezar da halkın yönetimini bildiği için, devlet memuru ve yüksek memur olduğu süre içinde halkın sevgisini kazanacak birçok yapı inşa ettirmiştir. Bu görevlerin ardından praetor (yüksek yargıç) oldu. Artık senatoda söz sahibiydi. Ancak bundan sonra önünde iki yol vardı: Ya ülkeyi yönetecekti ya da herkes gibi sıradan biri olacaktı. O, ülkeyi yönetmeyi tercih etti ama farklı bir yöntemle…


Sezar’ın Triumvirlik Dönemi: Üçlü Yönetimle Güç Peşinde

Normalde Roma, iki konsül tarafından yönetiliyordu. Ancak Sezar’ın Pompey ve Crassus arasında gerçekleştirdiği ittifak, onun da yönetimde söz sahibi olmasını sağladı.

Sezar, kendi siyasi ve askerî emellerini gerçekleştirmek için iki güçlü figürle ittifak kurdu:

  • Pompeius Magnus (Pompey): Ünlü bir general ve Senato’nun önemli bir destekçisiydi.
  • Marcus Licinius Crassus: Roma’nın en zengin adamıydı ve siyasi gücünü ekonomik desteğiyle artırıyordu. (Hatırlarsanız Spartaküs bölümünde bahsetmiştik.)

Yani artık Roma’da üç kişinin sözü geçiyordu: Crassus, Pompey ve Sezar. Triumvirlik, Sezar’a gücünü pekiştirme fırsatı verdi. Ancak Roma’daki gücü sabit tutmak için, askeri başarılarla desteklenmesi gerekiyordu. Galya, bu başarının kapısı olacaktı.

Galya Zaferi: Sezar’ın Stratejik Dehası ve Roma’nın Büyümesi

Ancak Roma’da işler günden güne değişebilirdi. Bugün sizi konsül seçerler, seneye hiçbir şeyiniz olmadan bir kentin valisi olabilirdiniz. Sezar da bunu çok iyi bildiği için büyük bir zafer elde etmeliydi.

Suetonius şöyle der: “Daha önce hiçbir general ordusuna bu kadar baskı yapmamıştı fakat hiçbir ordu da liderini bu denli gönülden sevmemişti.”

Normalde generaller ordularına milites yani “askerler” diye seslenirken, Sezar onlara commilitones yani “yoldaşlar” diye hitap ederdi. Bu, Sezar’ın hitap yeteneğindeki gücünün en belirgin özelliklerinden biriydi.

Sezar’ın sevmediği tek bir şey vardı, o da firar etmekti. Firar edenler doğrudan idam edilirdi.

Bir kenti alırken Sezar’ın tek bir kuralı vardı: Mukavemet gösterilirse şehri tüm kültürüyle beraber dümdüz ederdi. Ancak teslim olunursa şehirdeki kadınlara ve çocuklara yaşama hakkı verilirdi.

Sezar’ın dönemi boyunca Antik Roma haritası bu stratejilerle şekillendi. Sezar, günümüzde Fransa ve Belçika’nın bulunduğu bölgeyi yani Galya’yı almak için harekete geçti. Burada bir devlet yoktu, sadece kabileler vardı.

Galya’ya ilk adımını attığında karşılaştığı ilk büyük kabile olan Helvetii, Roma topraklarına doğru ilerliyordu. Sezar, bu tehdidi bertaraf etmek için hızlı ve etkili bir harekat planladı. Helvetii ile yapılan Bibracte Muharebesi’nde, Sezar’ın taktik zekası sayesinde Roma birlikleri zafer kazandı. Bu muharebe, Sezar’ın Galya’daki otoritesini pekiştiren ilk büyük başarı oldu. Ancak Galya’daki kabilelerin hepsini savaşarak yenmek uzun yıllar alacaktı.

Sezar burada zekice bir strateji izledi. Galya’daki farklı kabilelerle ittifak kurarak, büyük kabilelere karşı birleşik bir saldırı gerçekleştirdi. Bu başarılarını da Roma halkına ustalıkla duyurdu. Artık Roma halkı için Sezar, sıradan bir generalden çok daha fazlasıydı. 8 yıl boyunca savaştığı Galyalıları, en sonunda büyük bir kuşatma ile mağlup etti.


Roma’da İç Savaş: Sezar’ın Zafer Yolculuğu

Sezar’ı ne Senato ne de senatoya liderlik eden Pompey seviyordu. Bunun nedeni çok basitti: Sezar tanrılar kadar güçlüydü. Emrindeki askerler onun için canlarını feda ediyor, onun için fethediyordu.

Pompey ile anlaşamayan Sezar, İtalya’da bir iç savaş başlatarak gücünü halka ve senatoya gösterdi. Tarihçilere göre bu iç savaş, Roma Cumhuriyeti’nin sonunu getiren en önemli olaylardan biriydi. Sezar, savaşı kazanarak Pompey’i ve diğer muhaliflerini yenilgiye uğrattı.

Dictator Perpetuus: Sezar’ın Ömür Boyu Diktatörlük Unvanı

Bu zaferin ardından, Sezar kendisini Roma’nın tek lideri haline getirdi. Askeri başarılarıyla halkın büyük desteğini kazanmıştı. Senato tarafından “ömür boyu diktatör” anlamına gelen Dictator Perpetuus unvanı verilerek Roma’nın mutlak hakimi oldu.


Sezar ve Brutus: İhanetin En Çarpıcı Anı

Güneş, Roma’nın üzerine tam olarak tepede parlıyordu. Bir M.Ö. 44 yılı, 15 Mart sabahı Julius Sezar gücünün zirvesindeydi. Ancak şehirdeki güvensizlik ve entrikalar havada hissediliyordu.

O gün, Sezar, Roma Senatosu’na çağrılmıştı. Pompey’in Büyük Tiyatrosu’nda toplanacak olan Senato, onun için yeni kararlar alacaktı. Ancak Sezar büyük bir tehdit altındaydı; bir grup senatör, onun artan gücünden endişe duyuyor ve Roma Cumhuriyeti’nin özgürlüğünü tehdit ettiğini düşünüyorlardı.

Sezar tiyatro binasına adımını attığında, bir grup senatör tarafından karşılandı. Aralarında Marcus Junius Brutus da vardı. Brutus kimine göre Sezar’ın evlatlığı, kimine göre ise öz oğluydu.

Toplantı başlamadan önce bir anda gerginlik yükseldi. Publius Servilius Casca, ani bir hareketle Sezar’a arkadan yaklaştı ve boynuna yakın bir noktaya hançeri sapladı. Bu ilk bıçak darbesi bir sinyaldi ve ardından diğer senatörler de Sezar’a saldırdılar. Sezar, yirmi bıçak darbesi alarak yere yığıldı.

Tam o anlardan birinde, göğsüne bıçak saplayanın Brutus olduğunu gördü. Brutus, hançerini göğsüne sapladığında, Sezar’ın gözlerindeki şaşkınlık ve acı, Roma’nın mermer zeminine kanla yazılmış bir ihanetin hikayesini bırakmıştı. Ve o meşhur sözünü burada Yunanca olarak söyledi: “Kai su, teknon?” yani “Sen de mi, çocuğum?”

Bu, Shakespeare’in ölümsüz sorusuna dönüşmüştür: “Sen de mi, Brütüs?”

Sezar, Senato’nun mermer zeminine yığılırken, senatörler bir an için sessizleştiler. Roma’nın en güçlü adamı, şehrin kalbinde, dostlarının ellerinde can vermişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir